5 Nisan 2013 Cuma

Hayatımda saçma sapan şeyler oluyordu; ayık görünmeye çalışan bir sokak ayyaşıydım, kişiliğimi, kendimi gizliyordum adeta; olmadığım gibi davranmaya çalışıyordum... Ruhum ve bedenim yer değiştirmişti. İnkar etsem de bu bir gerçekti. Bir gün, daha doğrusu bir gece yarısı sabaha karşı, yüce kral bana göründü; geliyor musun dedi. Geliyorum dedim. Uçsuz bucaksız, insanların, yiyeceğin olmadığı bir yere götürdü beni... Sadece su vardı. Suyu sevmeyen hayatı algılayamaz diye ekledi ve sordu; suyu sever misin? Susuz yaşayamam dedim ona. O da, hafif bir tebessümle cevap niteliği taşıyan bir bakış attı. Tam otuz sene kaldık orada; ne okunacak ne de yiyecek bir şey vardı. Sadece yeşilliğe ve suyun akışına bakarak ve su içerek vaktimizin çoğunu geçiyorduk; tam otuz yıl geçti böylece... Bir gün üstadım, ezoterik rahibim ve aynı zamanda hocam olan bu değerli kişi, artık gidebilirsin; ''ama seni yerküreye bir sokak köpeği olarak göndereceğim dedi ve şunları ekledi: sakın, hayvan leşleriyle beslenme, aç kalsan da yememeye dikkat et. Onlar seni anlık doyurur fakat sonra çektiğin acıların yanına bile yaklaşamaz'' dedi. Anlık zevkler, gelir ve geçerler. Kalıcı olana dikkat et. Uzun bir yolculuktan sonra dediğim yerlere uğramayı başarabilirsen, seni bir ödül bekliyor olacak; çok zorlu bir yolculuk olacak senin için... Bir otuz yılını burada yalnız ve sessizlikle geçirdin; bundan sonrası senin için daha zor geçecek dedi ve kayboldu. Bazen irademe sahip olamadım ve hocamın dediklerini uygulamaktan kaçındım ve bana verilen öğütleri çiğnedim. Kafamın karmaşık olduğu dönemler de oldu; insan gibi davranıp, bir sokak köpeği gibi yaşıyordum. Suyun sessizliği ve yeşilin enerjisi çok uzağımdaydı; en önemlisi büyük üstadım yanımda yoktu, kalabalık gözümü köreltiyordu; onunla otuz yıl süren sessiz ama derin düşüncelere dalışlarımız da yoktu. Hep o anları hatırlayıp anımsamaya çalıştım. Bazen bakışları gözümün önüne geliyordu. Yıllar geçti; sokaktan et yiyerek beslenmeyi, daha doğrusu leş yemeyi bıraktım; sadece otlarla besleniyordum. Bir gün ustamın verdiği adreslerden birine yaklaştım hem de hiç farkında olmadan. Sanki birisi beni bu noktaya ulaştırmış gibi... Köpek yaşı olarak on iki olmuştum. İnsan yaşıyla hemen hemen 84 ediyordu galiba; bazı kavramlarım da kaybolmuştu. Verilen adrese gidince beni sevdiler, ve okşadılar. Yiyecek verip, sıcak tuttular. Uzun yıllar acıdan ve soğuktan; ayrıca insanlardan yediğim dayaklardan başka hiçbir şey hatırlamıyordum. Yaklaşık iki ay sonra öldüm. Bedenimi bahçeye kazdılar. Ruhumun saniyede bir mm. ilerleyişini görerek ve gülümseyerek uykuya daldım. Bu sefer de bir inek olarak dünyaya gelmiştim. Önceden öğrendiklerimi devam ettirdim ve kanı akan bir canlının etinin hiçbir zaman tüketmedim. Bu bedende de yaklaşık otuz yılı tükettim; beni kesmeye ve öldürmeye çalıştılar. Direnebildim sonuna kadar. En sonunda yaşadığım zamanı bile bilmediğim bir dönemde, bir derebeyinin küçük oğlunun tabancasından çıkan eğlencesine bir kurşunla hayatım sona erdi; ruhum yine ölmemişti ama... Bu sefer, acıların en büyüğü olan 1983 yılında gerçek kimliğimle bir insan olarak geri gönderilmiştim. Hepsinden daha zor ve acı bir deneyimdi bu. İntihar gibi bir seçeneğim olsa da, tanrılar engelliyordu bunu; görmem gereken birkaç şey olduğunu söylüyorlar, sonra da yeterli eğitimi görüp, inisiyasyonu tamamlarsam yanlarına gidebileceğimi söylüyorlardı; aynı zamanda tahrik eden çok fazla etken de çevremde dolanıyordu. Hocamın ruhu bir gün rüyama girdi; artık görmen gerekenleri gördün ve sana yaraşır biçimde hayatıma vermemi söyledi. İlk başta diğer düşmanlarımın etkisi mi diye düşündüm. Sonra da hocam olduğunu anladım, ikinci kez uyarmıştı çünkü; inisiyasyon tamamlanmıştı ona göre. Uzayın karanlığına geri dönmemin gerektiğini söylüyordu ve beni beklediğini dile getiriyordu. Acele etmemem gerektiğini ve son acılarımı çekmem gerektiğini söyledi hocam, onun sözlerine uydum. Bu kez en başa dönüp, bir sokak adamına dönüverdim; her şeyimi terk ettim. Çok itildim, kakıldım ve bir gece yine önceki hayatlarımda olduğu üzere, bir kurşunla yere serpildim ve bedenim ölümü bir kez daha tatmış oldu. Sakallarım yere değiyor, akan kanlar onunla birleşiyordu; artık hidayete erme zamanı gelmişti hocama ve bana göre... Yüce kralın huzuruna çıkıp, kendimi tanıtıp, sonraki görevimi öğrenecektim çünkü; manevi dünyada işim bitmişti. Karanlığa ve boşluğa geri dönmenin vaktiydi...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Related Posts with Thumbnails