27 Eylül 2013 Cuma

The Body - An Altar or a Grave

Her taraf, eski ve yeni bir sürü defterle, notlarla kaplıydı. Okunmuş ve okunmamış, gerekli-gereksiz dergiler de cabasıydı; kitaplar bir o tarafa, bir bu tarafa dağılmış vaziyette duruyorlardı. Evdeki kedinin parçaladığı bazı şeyler de mevcuttu; yaş ilerledikçe ve tahammül sınırı artınca insan bazı şeylere kızamıyor, sınırlarını istemeden de olsa zorlayabiliyordu; ya da bu benim için geçerliydi. Bazı günler, yaşamamak, o günden birkaç saat daha fazla kurtulabilmek adına, uyumayı seçtiğim bir dönem içerisindeydim. Her yerde içim daralıyor, tarif edilmez bir bulantı yaşıyordum. Hayrettir ki; son zamanlarda az da olsa yemek yemeye de başlamıştım. Beynimin içinde kopan gürültülü fırtınalar eşliğinde, gereksiz insanları sonunda yaşamımdan çıkarmayı başarabilmiştim. Oysa ki, bir başkaları gelecekti, bu hep böyleydi çünkü... Kısa süreliğine kendimi avuttum. Sonra önümdeki sigarayı her zaman olduğu gibi saymaya başladım. Dişlerimi fırçaladım. Bir sigara yaktım. İçki içmeye karar verdim, Bu kadar yeterliydi artık. Saat de gece yarısını geçiyordu, içimdeki garip sıkıntı devam ediyordu. Tarif etmeye çalışırsam; ahırın birinde kapkaranlık bir yerde, uykusuzluk ve can sıkıntısıyla boğuşan, gün ışığını ve dışarı çıkıp koşmayı bekleyen bir ata benzettim ruh halimi, belki de bu da değildi. O ismini bilmediğim atın da canı sıkılıyordu muhtemelen, o da acısını tasvir etmekte zorlanıyordu. Yine de diğer bütün, ne için yaşadığını bilemeyen canlılar gibi yaşamaya devam edip, uyumayı deniyorduk aslında. Hep de kendimizi kandırıp, yeni doğan güneşle, güzel şeylerin gerçekleşeceği ümidini yaşıyorduk. Yaşlılar da böyle düşünüyordu, veya hayatın hiçliğine bırakmış olanlar da var olabilirdi aralarında. İmkanım olsa, birçok yaşlı ve genç insanla yaşam, varoluş, ümit, özlem, acı gibi konuları konuşup, yazmak isterdim. Ama, sonra düşündüm ki; ben zaten yıllardır bunu yapıyordum. Üzerine biraz düşünmeye karar verdim bu konu hakkında... Yaptıklarımız, yapacaklarımız ve yapamadıklarımız üzerine sorulara yoğunlaşmayı seçtim bu sefer. Doom müziğin, son yıllarda kendini geliştiren gruplarından biri The Body; sadece sludge ve doom dinleyicilerine hitap ettiğini de düşünmüyorum ayrıca. Son çalışmasıyla da beni haksız çıkarmadılar ve inanılmaz bir çalışmaya imza atmış oldular. Beş dakikalık bir parçaya rağmen, etkisi yirmi dakikalık bir doom parçasına tekabül ediyor bana kalırsa.

24 Eylül 2013 Salı

MINISTRY - PermaWar

21 Eylül 2013 Cumartesi

Trouble - The Distortion Field

Doom ve stoner metalin şekillenmesine yardımcı olan, çoktan efsane olmuş bir topluluğun, yani Trouble'in yeni albümünden örnek bir parça paylaşacağım. Vokalist değişiminden sonra çıkardıkları ilk albümün adı: The Distortion Field... Stoner veya doom metalden uzak sayabileceğimiz; daha çok, new wave of british heavy metal'in ilk dönemlerine örnek gösterebileceğimiz bir çalışmaya imza atmış grup, albümü ilk dinleyişime göre... Kötü mü, tabii ki değil. Geleneksel doom metale yakın olan, dinozor heavy metalcilere, stoner ve doom metalin köklerini bilen, seven, eski kuşak olsa da, olmasa da türün dinleyicilerinin dinlemesinde fayda var.

11 Eylül 2013 Çarşamba

10 Eylül 2013 Salı

Related Posts with Thumbnails