25 Nisan 2013 Perşembe

19 Nisan 2013 Cuma

Alice In Chains - Stone

Grunge diye bir müzik türü var mıydı, varsa neydi bu bahsedilen müzik... Alice In Chians Grunge müzik mi yapıyordu? Bana göre,hayır! Son iki albümleri de buna net bir şekilde yanıt olacaktır bence... Sabbath ekolünden gelen son albümleriyle dikkat çeken topluluk, yıllar geçmesine rağmen etkisini ve gücünü kaybetmedi; son single çalışmaları da bunu kanıtlar nitelikte sanırım. Dinleyin, umarım beğenirsiniz.

18 Nisan 2013 Perşembe

17 Nisan 2013 Çarşamba

16 Nisan 2013 Salı

Colin Stetson - In Mirrors

12 Nisan 2013 Cuma

Kadavar - Abra Kadavar

Geçtiğimiz sene ilk albümünü çıkaran grup, 2013 itibarıyla yeni albümleri olan ''Abra Kadavar''ı piyasa sürdü. 90'lı yıllarda özellikle thrash, death, extreme metal, gothic, klasik heavy, power metal gruplarıyla adı anılan plak şirketlerinden Nuclear Blast etiketiyle çıkan albüm dokuz parçadan oluşuyor. Özellikle Metal Blade ve Nuclear Blast'ın yayın politikalarındaki bu değişiklik biraz beni düşündürüyor olsa da, desteklemek lazım. Gün yüzüne çıkan köklü bir müzik türünü geniş kitlelere yaymak açısından önemli bir işe imza atıyorlar. Devamını diğer büyük plak şirketleri de getirir umarım. https://www.facebook.com/KadavarOfficial

http://www.nuclearblast.de/en/label/music/band/about/2893136.kadavar.html

6 Nisan 2013 Cumartesi

The Angelic Process - We All Die Laughing

Açlıktan kusuyordum; sene 1999'du. İçkiye paramın olduğu ama yemek yemeye olmadığı bir dönemdi. Ortaköy'de insanların artık kumpirlerini yiyerek beslenmiştim o gece, sabaha karşı ya da... Sonrasında bir hafta yatakta yatmak zorunda kalmıştım. Kimsenin olmasını beklemiyordum ama en kötü zamanlarımda veya ihtiyacım olması gerektiği durumlarda bile kimse yanıma yoktu. Bütün dertlerimi kendi başıma halletmiştim, kendi kendime savaşıyordum, iç dünyamı sorguluyordum, hepsi ama hepsi bana o kadar güç verdi ki... O acı günlere, aylara ve de uzun geçen geçen yıllara teşekkür etmek az bile kalır. Son bir yıldır ağlayamadım bile, geçene sene çok ağlamıştım halbuki, bu sene de bir taş kalplilik sözünü geçirmişti sanırsam. Ağlamayı çok istesem bile; tanrılar belki kızacaktı bana, neden ağlıyorsun diye. Bu yüzden, kendi kendime saçma sapan içip duruyorum, bazıları acınası buluyor beni ve bürünmüş olduğum kimliği; onlara cevabım siz ne haldesiniz de olabilir, haklısınız da... Bilmem anlatabildim mi?

5 Nisan 2013 Cuma

The Mount Fuji Doomjazz Corporation 'Roadburn' Trailer

Hayatımda saçma sapan şeyler oluyordu; ayık görünmeye çalışan bir sokak ayyaşıydım, kişiliğimi, kendimi gizliyordum adeta; olmadığım gibi davranmaya çalışıyordum... Ruhum ve bedenim yer değiştirmişti. İnkar etsem de bu bir gerçekti. Bir gün, daha doğrusu bir gece yarısı sabaha karşı, yüce kral bana göründü; geliyor musun dedi. Geliyorum dedim. Uçsuz bucaksız, insanların, yiyeceğin olmadığı bir yere götürdü beni... Sadece su vardı. Suyu sevmeyen hayatı algılayamaz diye ekledi ve sordu; suyu sever misin? Susuz yaşayamam dedim ona. O da, hafif bir tebessümle cevap niteliği taşıyan bir bakış attı. Tam otuz sene kaldık orada; ne okunacak ne de yiyecek bir şey vardı. Sadece yeşilliğe ve suyun akışına bakarak ve su içerek vaktimizin çoğunu geçiyorduk; tam otuz yıl geçti böylece... Bir gün üstadım, ezoterik rahibim ve aynı zamanda hocam olan bu değerli kişi, artık gidebilirsin; ''ama seni yerküreye bir sokak köpeği olarak göndereceğim dedi ve şunları ekledi: sakın, hayvan leşleriyle beslenme, aç kalsan da yememeye dikkat et. Onlar seni anlık doyurur fakat sonra çektiğin acıların yanına bile yaklaşamaz'' dedi. Anlık zevkler, gelir ve geçerler. Kalıcı olana dikkat et. Uzun bir yolculuktan sonra dediğim yerlere uğramayı başarabilirsen, seni bir ödül bekliyor olacak; çok zorlu bir yolculuk olacak senin için... Bir otuz yılını burada yalnız ve sessizlikle geçirdin; bundan sonrası senin için daha zor geçecek dedi ve kayboldu. Bazen irademe sahip olamadım ve hocamın dediklerini uygulamaktan kaçındım ve bana verilen öğütleri çiğnedim. Kafamın karmaşık olduğu dönemler de oldu; insan gibi davranıp, bir sokak köpeği gibi yaşıyordum. Suyun sessizliği ve yeşilin enerjisi çok uzağımdaydı; en önemlisi büyük üstadım yanımda yoktu, kalabalık gözümü köreltiyordu; onunla otuz yıl süren sessiz ama derin düşüncelere dalışlarımız da yoktu. Hep o anları hatırlayıp anımsamaya çalıştım. Bazen bakışları gözümün önüne geliyordu. Yıllar geçti; sokaktan et yiyerek beslenmeyi, daha doğrusu leş yemeyi bıraktım; sadece otlarla besleniyordum. Bir gün ustamın verdiği adreslerden birine yaklaştım hem de hiç farkında olmadan. Sanki birisi beni bu noktaya ulaştırmış gibi... Köpek yaşı olarak on iki olmuştum. İnsan yaşıyla hemen hemen 84 ediyordu galiba; bazı kavramlarım da kaybolmuştu. Verilen adrese gidince beni sevdiler, ve okşadılar. Yiyecek verip, sıcak tuttular. Uzun yıllar acıdan ve soğuktan; ayrıca insanlardan yediğim dayaklardan başka hiçbir şey hatırlamıyordum. Yaklaşık iki ay sonra öldüm. Bedenimi bahçeye kazdılar. Ruhumun saniyede bir mm. ilerleyişini görerek ve gülümseyerek uykuya daldım. Bu sefer de bir inek olarak dünyaya gelmiştim. Önceden öğrendiklerimi devam ettirdim ve kanı akan bir canlının etinin hiçbir zaman tüketmedim. Bu bedende de yaklaşık otuz yılı tükettim; beni kesmeye ve öldürmeye çalıştılar. Direnebildim sonuna kadar. En sonunda yaşadığım zamanı bile bilmediğim bir dönemde, bir derebeyinin küçük oğlunun tabancasından çıkan eğlencesine bir kurşunla hayatım sona erdi; ruhum yine ölmemişti ama... Bu sefer, acıların en büyüğü olan 1983 yılında gerçek kimliğimle bir insan olarak geri gönderilmiştim. Hepsinden daha zor ve acı bir deneyimdi bu. İntihar gibi bir seçeneğim olsa da, tanrılar engelliyordu bunu; görmem gereken birkaç şey olduğunu söylüyorlar, sonra da yeterli eğitimi görüp, inisiyasyonu tamamlarsam yanlarına gidebileceğimi söylüyorlardı; aynı zamanda tahrik eden çok fazla etken de çevremde dolanıyordu. Hocamın ruhu bir gün rüyama girdi; artık görmen gerekenleri gördün ve sana yaraşır biçimde hayatıma vermemi söyledi. İlk başta diğer düşmanlarımın etkisi mi diye düşündüm. Sonra da hocam olduğunu anladım, ikinci kez uyarmıştı çünkü; inisiyasyon tamamlanmıştı ona göre. Uzayın karanlığına geri dönmemin gerektiğini söylüyordu ve beni beklediğini dile getiriyordu. Acele etmemem gerektiğini ve son acılarımı çekmem gerektiğini söyledi hocam, onun sözlerine uydum. Bu kez en başa dönüp, bir sokak adamına dönüverdim; her şeyimi terk ettim. Çok itildim, kakıldım ve bir gece yine önceki hayatlarımda olduğu üzere, bir kurşunla yere serpildim ve bedenim ölümü bir kez daha tatmış oldu. Sakallarım yere değiyor, akan kanlar onunla birleşiyordu; artık hidayete erme zamanı gelmişti hocama ve bana göre... Yüce kralın huzuruna çıkıp, kendimi tanıtıp, sonraki görevimi öğrenecektim çünkü; manevi dünyada işim bitmişti. Karanlığa ve boşluğa geri dönmenin vaktiydi...

KEN mode - Counter Culture Complex

70'lerin sonunda punk'ın da ortaya çıkmasıyla birlikte ilerleyen yıllarda dallanıp budaklanan rock müziğin alt türlerinden biri olan ''noise rock'' varyasyonlara sahip bir müzik türüdür. Birden çok sert metal ve rock müzik türüyle akrabalık ilişkisi vardır. Ken Mode, The Jesus Lizard'dan sonra 2000'lerin sonlarına doğru yetişen yegane noise rock topluluklardan biri... Sludge rock diye bir tür şu anda varsa eğer, bu türün öncüsü Ken Mode sayılabilir. Noise rock ile sludge metali, hardcore ile de matematiksel metal müziği ve bilumum metal türünü gürültülü ve hızlı bir şekilde ele alıp, ince dokuyan sıkı grupların önde gelenlerinden biri Ken Mode. Sarhoş ya da ayık, her şekilde ve her zamanda dinlenecek bir grup. Önceden dinlemeyenler varsa, kayıtsız kalmasınlar.

HYPOCRISY - Tales Of Thy Spineless

Dinlemeyi uzun zaman önce bıraktığım bir topluluk aslında Hypocrisy, yine de black/death metal için uzun zamandır yaptığı işler yadsınamaz; yıllardır yılmadan yolunda devam ediyor. Son video çalışmaları ve videoyu da çok beğenmedim desem, death metalciler umarım bana çok kızmazlar. Melodik death metal hiçbir zaman ilgimi çekmemiştir zaten, türün sevenleri keyifle dinleyecektir tahminimce. İyi dinlemeler.

Les Indiens - Crâne

Moda ya da trendler her zaman sürecektir; yön belirleyen, kitleleri peşinden sürükleyen akımlar da her zaman olacaktır. Bunun dışında, bağımsız işler de olmak zorundandır. Her ikisi de farkında olmadan birbirlerine destek verip, dengelediklerini bile düşünürüm bazen. Çoğunluk olmadığı sürece azınlık veya diğer farklıların yer edinebilmesi güç olabilirdi çünkü. Stoner, fuzz rock, doom ve alt türevleri, psychedelic rock vb. türler yaklaşık kırk beş yıl sonra günümüzde tekrardan trend haline geldiler. Bunu da iki şekile ayırıp, inceleyebiliriz; görece daha popüler rock ve çeşitli müzik gruplarıyla, yerin altında kalmış türlerin 60'lar ve 70'lerin etkileriyle kotardıkları günümüz müzik toplulukları diyebiliriz. Her zaman söylerim, insanoğlu teknolojiden ne kadar yararlanırsa yararlasın, eski ve eskiye olan özlem artacaktır. Bu her zaman böyle olmuştur. Retro rock, stoner rock, psychedelic rock topluluğu Les Indiens da, bu tanımlara oldukça uyan bir müzik yapıyor. Psychedelic rock müzikle fransızca sözler de oldukça uyumlu. En azından bir kulak vermek gerekir diye düşünüyorum. Bandcamp aracılığıyla albümü buradan dinleyebilirsiniz.

4 Nisan 2013 Perşembe

Zatokrev

Bundan dört yıl önce, Zatokrev'i burada ilk kez paylaştığım günler aklıma geldi birden... Zaman çabuk geçiyor, hayatlarımızda değişen çok şey oluyor; öncelikle kabul etsek de, etmesek de önce 'biz'ler değişiyoruz. Dört yıl önce biraz daha az tutulan ve bilinen müzik türleri arasındaydı post metal, sludge vb. müzik türevleri. Şimdi bakıyorum da, epey ilerleme kaydetti bu türler ve çokça seveni var artık. İsviçre'li post metal, doom metal, sludge metal, post hardcore, doom hardcore topluluğu Zatokrev'e ait geçtiğimiz günlere bir canlı kayıt; konser performansları da ayrı güzellikte. http://www.myspace.com/zatokrev http://www.metal-archives.com/bands/Zatokrev/24863 https://www.facebook.com/pages/ZATOKREV/203368676361866 http://zatokrev.bandcamp.com/

The Black Heart Rebellion - Har Nevo

      Yeni olan her şey güzel olmak zorunda değildir; buna karşın eski olanın da güzel olabilmesi diye bir şart da yoktur. Sadece şöyle bir gerçeklik vardır ki bu da şu olabilir; 2000'li yıllardan sonra hızlı ve kontrol edilemez bir 'devinim'in yaşanmasıdır. Global şekilde, toplumsal çöküşler yaşanmakta ve düşünce gücü kendini saniyelik cevaplara, evetlere ve hayırlara bırakmıştır. Hızla gelişen teknolojik yerkürede, artık düşünceye ve derinliğe hiç mi hiç yer kalmamıştır. Kitleleri de peşinden sürükleyen bir takım şartlar da doğmuştur üstelik; sektöre yön veren uzmanlar her zaman yeni atılımlarda bulunmuş, krizden çıkmayı, beyinleri güzelce yıkayarak ceplerini doldurarak başarılı olmuşlardır. Müzik ve sinema sektörü de bundan nasibini alan başlıca iki dallardan sadece iki tanesidir. 

 

    Müzik, popüler müzik çatısı altında deyim yerindeyse pornografiden beslenmektedir, televizyon da bunu tam destekler pozisyondadır. Yine Amerika tandanslı dizi sektörü bütün dünyaya yön vermekte ve adeta hükmetmektedir.  İnsanlığın başından beri, değiştirilmek istense bile, yeraltına çekilip yüzlerce hatta binlerce yıl bile kendini gizleyerek bugünlere gelebilen müzik buna her zaman karşı çıkan en büyük oluşum olmuştur. 

 

    Son on yıl içerisinde popülerleşen ve son zamanlarda etkisi azalan post rock müzik de son dönemlerini yaşıyor. Bunun sebebi de; üretkenlikten ziyade, birbirinin kopyası müzikler üreten binlerce grubun çıkması olabilir. Plak şirketlerinin de bunun üstüne gitmesiyle, yaratıcılıktan uzaklaşan post rock müziğe rağmen post metal ve post hardcore biraz daha uzun ömürlü ''post'' etiketli müzik türleri oldular ve kendilerini geliştirip, sıradanlıktan uzaklaşarak özgün işlere imza attılar. The Black Heart Rebellion, post rock ve post metal türleri arasında mekik dokuyan avant-garde bir topluluk... Zaman zaman post hardcore türüne de yakın müzik icra eden, melankolinin ağır bastığı bir müzik grubu da diyebiliriz kısaca The Black Heart Rebellion için... Sekiz parçadan oluşan, yaklaşık kırk iki dakikalık bir süreye sahip albümü dinlerken, düşüncenin derinliklerine dalmıyor olmanız neredeyse imksansız; ayrıca bazı etnik unsurların da renk kattığı albüme benim yorumum da post metal ve alt türevleri haricinde şu yakıştırmayı yapmak olacak: avant-garde doom core. Umarım keyifle dinlersiniz. İlgili linkler ve dinleme amaçlı youtube videosu burada.

   Karanlıkta kalın ve tadını çıkarın ;) 

http://www.discogs.com/Black-Heart-Rebellion-Har-Nevo/release/4219895

https://www.facebook.com/theblackheartrebellion

http://www.roadburn.com/2013/01/album-of-the-day-the-black-heart-rebellion-har-nevo/

http://theblackheartrebellion.bandcamp.com/album/har-nevo

 

Posted via email from urufixx's posterous

Related Posts with Thumbnails